14 Eylül 2015 Pazartesi

Hatira diayarlarimda gezerken...



petite chinoise au tabouret, Lysand  


Vanilya kokulu duygularım



Elimde bir fincan kakuleli sütlü türk kahvesi, beyaz tül  perdelerin şeffalığından süzülen ikindi güneşin sarı turuncu yumucak renkleri eşliğinde , mutfaktan salona doğru kedicik adımlarla ilerliyorum. Fırından gelen pastanın vanilya kokusu bütün evi okşarmışcasına huzurlu bir atmosfere bürümüş  sanki. Çocukların okuldan gelmesine bir saat kalmasada, sakinliğin son dakikalarınin,  lezziz tadını çıkarmaya kararlıyım. Tüm işlerin bittiği anda  gelen, huzurlu bir tatminlik duygusuyla biraz dinlenmeyi hakkettiğimi düşünerek, fincanımı seppanın üzerine koyup , oturmaya karar veriyorum. Dışarıdan gelen hafif bir güz rusgarın esintileri,  kanapenin üzerindeki el örgüsü battaniyeye dahada bir sıkı sarılmamı sağlıyor.  Seppanın üzerinde bir hafta önce almış olduğum romanımı kavrıyorum. Kapağının cazibesini inceledikten sonra, nihayetinde  ilk sayfalarını okumanın heyecanını yaşarken , zihnimin  hatıraları  beni, küçük küçük  beyaz bulutlar içerisinde vanilya kokulu duygulara uçup götürüyor  ve kendimi çocukluğumun en kıymeytli anların ortasında buluyorum.

İlk okuduğum roman : « kırmızı kimonolu  kız » ! Hatırlıyorum,  kendi memleketinden Amerika’ya göç eden küçük bir japon kızın yaşadığı zorlukları ve özlem dolu anılarını anlatan bir öyküydü bu. İlkokul yıllarımda okuduğum bu kitap  fransızcaya tercüme edilmiş, Kay haugaard’ın bir çocuk romanıydı sanırım. Öykünün kahramanı olan çocuk, sanki benim o zamanlardaki duygularımı yaşıyormuşcasına,  bütün hissetmiş olduğum üzüntüme kederime rehber olmustu adeta. Duygularımın tarifi olmadığı o anlarda, hissettiklerime  kelimeler koyabilmiştim ve  nihayetinde kendimce daha normal insanlar kategarisine girebilmeye başlamıştım… Bu durum biraz olsun üzüntümü hafifletmişti tabiki. Şimdi düşünüyorum,  Suriye’den göç eden insanları, ölüm riskiyle başbaşa kalmış çocukların halini, evsiz barksız, gittikleri yerden dışlanmış…. Göç hadisesi gerçekten bir çocuk için ne kadar zor olabiliceğini tahmin bile edilemez... şu boğulup ölen çocuklarin son dakikalarini dusunmek bile istemiyorum !…İçim sarsılıyor, gözlerim yaşarıyor…

Bu hisler içerisinde o kitabin nasıl ve ne şartlarda elime geçmiştiğini hatırlamaya çalışırken, nihayetinde, kendimi küçük ama aydın, kütüphane rafları arasında gezinirken buluyorum . O zamanlarda kütüphanelerde gezmesini ne de severdim . Kitabın kapağı tesadüfen  gözüme takılmıştı : yağlı boya ile resmedilmiş bir küçük japon kızı. Resim yapmayı seven bir çocuk olarak sanırım ilk önce  kapaktaki resim beni cezbetmişti , ve hatırlıyorum, sadece ondan sonra  ilk bir kaç sayfalarını okumaya karar vermiştim.  Hemen kitabı aldım ve  heyecanla eve geldim.  Aşağı yukarı iki yüz sayfalık bir kitabı kısa bir sürede bitirdiğimde, yaşadığım o muhtesem duyguyu çok iyi hatırlıyorum. Bu heyecanlı andan sonra yazar olmayı hayal ettiğimi biliyorum. Yazıcağım konuları hikayeleri bir bir listelemiştim gözümün önünde. Ve gizli gizli odamda saatlerce kitabın bazı sayfalarını, büyük bir özentiyle ,en güzel yazımi ortaya koyarak,  tekrar kopye ediyordum. Artık yazı benim için , resimden sonra gelen ikinci hobim olmuştu. Ama ne yazık ki , bu heyecanlı faliyetimden  ne zaman vazgeçtiğimi  hatırlamıyorum…
Disaridan, Kulaklarima arka arka gelen sert ve yogun zil sesleri ile  düşüncelerimden hizla uzaklaşıp kendime geliyorum. Eyvah  çocuklar geldi ! :
_ Anne çok acıktım ! Ne pişirdin bugün ?
_Oğlum önce bir selam versen nasil olur ?…
_ Selami aleyküm anne!  Eee !Ne pişirdin ?gerçekten çok acıktım anne yaaa!!!…
_Anne !!! Öğretmen yarın seninle görüşmek istiyor..
_Anne!!!! Öğretmen bizden özel bir defter istedi mutlaka bugün sparis vermemiz gerekirmiş…
_ Anne! Bugün sporda düştüm dizimi ağrıttım…
Ve sizin anlicaginiz,  her bir ufaklik arka arkaya taleplerini  böyle yatasiya kadar dile getirmekten usanmiyor değerli okurlarım…  
Merak ederseniz , sonunda ben o, okumasini heyecanla bekledigim ,yepyeni guzelim  romanımın ilk sayfalari bile olsa,  neticede, okuma fırsatı bulabildim mi ? tabiki hayır !!!... :((
sevgiyle kalin ;) :)

14 yorum:

  1. İşte onun içi ben ne yapıyorum. Çocuklar evden çıkar çıkmaz, bütün işlerin üzerinden atlayarak koltuğa kıvrılıp çay ve kitap keyfime gömülüyorum. İşler nasıl olsa kalabalıkta da biter anacım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En dogrusunu yapiyorsun Handan yaa ! Gerçekten ! yoksa kendimize ayırıcak asla zaman bulamıyoruz ! :)

      Sil
  2. yazın gülümsetti beni:) anne anne diye bağıran cıvıltılar dilerim evinden hiç eksik olmasın!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sebuş' um hoş gelmissin ! :)

      Sil
  3. Merhaba, bloguma uğramışsınız. İade-i ziyarete geldim, ekledim :)
    Şu an işyerinde gün bitmesini beklerken, tarif ettiğiniz atmosfere kapıldım :) Afiyet olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabaaa! Hoş gelmişsiniz afede ! :) Ne güzel !çok memnun oldum canım yine beklerim !

      Sil
  4. Bonsoir,

    C'est avec une certaine émotion que j'ai parcouru vos lignes, pesé les mots...
    Merci pour cette publication et pour votre gentil message laissé sur mon blog.

    Gros bisous

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Je vous en prie vous les méritez bien ! :) merci à vous !
      Bisous !

      Sil
  5. ayyyy sonları çok tatlı yaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) güzel yorumların için teşekkürler kardeşim benim ! Yorum okuyunca inanın çok motive oluyorum yoksa yazma gereği bulmuyorum : kimse okumuyor nasıl olsa düşüncelerine kapılıyorum :(

      Sil
  6. Edaaaa, güldürdün beni. Handan hanım haklı. Sen önce bi kendine vakit ayır, yalnızlığın keyfini çıkar, işler nasıl olsa yapılır :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) yorumun için çok teşekkürlerTelvem ! Sanırım haklısınız ! ;)

      Sil
  7. O kek kokusunun tuhaf bir hissi var, hep anneliği, anneyi uyandıran.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet demi yaa Yazdan Kalan ! sanki anneler yaptiklari keklerle ozlesmis gibi :)

      Sil